Saçmalamanın destanı. Tamamen saçmalamanın üzerine yazılmış bir destan. Tutunamayanlar’ın devamı diyorlardı ya, evet bir nebze öyle sanki. Olric albaya dönüşmüş vaziyette gibi ve anlıyorsunuz da zaten Olric ya da albay ya da dul kadın ya gerçek ya yalan fark etmiyor. Var olanla olmayanın, rüya ile hayatın birbirine karıştığı değil; birbirinden aslında hiçbir farkı olmadığının göstergesi. Bir bulantı halinde okuyorsunuz o hezeyanını Hikmet’in, başınız dönüyor, ufunet basıyor içinizi. Kalkıp dolaşmak istiyorsunuz, güneşe çıkmak istiyorsunuz, lanet olsun diyorsunuz, lanet olsun! Başta önemli olanın Bilge, önemsiz olanın Sevgi olduğunu sanıyorsunuz. Sonra Bilge’nin ‘yanlış anlama’ olduğunu görüyor, Sevgi’nin kötü yönlerinin aslında tutkunun ta kendisi olduğunu anlıyorsunuz. Ama yolun sonunda yine Bilge’ye yöneliyor adımlar. Hayır Bilge’ye değil aslında; ulaşılmayana, elde edilmeyene, elinde olmayana, kaybettiğine, hiç olana… Bu romanı normal biri yazmış olamaz, bu kadar uzun kimse saçmalayamaz, cümleleri böylesine dizemez hiçbir zeka diyorsunuz. İçinizde hayata dair küçük de olsa bir nefret varsa onu uyandırıyor, kırbaçlayarak azdırıyor ve dolu dizgin koşturuyor. Uykularınızda bile rahat vermiyor. Eğer hayata karşı nefretiniz onun kadar büyükse de, kanınıza enjekte edilmiş bir uyuşuklukla nakavt vaziyette yatağınızda kalıyorsunuz. Sürünerek gidiyorsunuz mutfağa, yere paralel bir durumda.Yıl 1973, bu kitap ilk basıldığında. Edebiyatta, romanda devrim diye nitelenen Tutunamayanlar’dan sonraki diğer romanı Oğuz Atay’ın. Efsane olmuş bir isim Oğuz Atay, Tutunamayanlar için çoğu yerde ‘kutsal kitap’ benzetmesini duyuyoruz zaten. Bazıları Oğuz Atay kıskançlığına bürünmüştür mesela, ona hayran olma lüksünü sadece kendinde görür. “Bu saçma hayranlığınızı hiç tasvip etmezdi Oğuz Abi, hepiniz budala birer özentisiniz” diyenler de var, “O kitap abartıldığı kadar yok” diyenler de. Şu bir gerçek ki, ‘yeni’ gençlerin sokakta Cumhuriyet gazetesini elindeki kitapların en üstüne, adı gözükecek bir vaziyette koyarak taşımasından farkı kalmadı “Tutunamayanlar” hayranlığının. Çoğu da Tutunamayanlar’da kaldı belki de. Tehlikeli Oyunlar’ı daha çok seven bir grup da mevcut; onu devam kitabı sayanlar da, adını bile duymamış olanlar da var “Tutunamayanlar” hayranları arasında.Netice olarak edebiyat dünyasındaki kıskançlık, çekememezlik, ukalalık, hava atma yarışı, çıkıntı olma telaşı vesaire gibi türlü mevzuların baş konularından biri olan Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ına nazaran gölgede kalmış bir kitabı Tehlikeli Oyunlar.
“Söyle evladım, diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne.” (Tehlikeli Oyunlar, sf. 25)
Dikkat edin, okurken hicran olmasın.
Esenlikle…
Deniz Depe, Türk Dili ve Edebiyatı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder