Tayfun Can Onuk, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği
Eski Sayılar İçin
20081204
Masumiyet Müzesi’nden Çıkarken…
“Masumiyet Müzesi’ni okumak bile beni aşkın olabilirliğine inandıramadıysa, tedavi olma şansım kalmış olabilir mi?”Bildiğiniz gibi Orhan Pamuk bir süre önce Masumiyet Müzesi ile geri döndü. Nobel ödülünü aldığında yaptığı konuşmayı ve kitabı düşündüğümde Pamuk’un bütün o tartışmalardan ve hareketten gene edebiyatın ilk göz ağrısı olan aşka sığınmak istediğini sezdim bu kitapta. Belki de benim kitabı okumaya başlarkenki ruh halimdir böyle düşündüren. Sokakta şans eseri sağ salim sabahladığım bir gecenin mide bulantısı, baş ağrısı ve pişmanlık dolu sabahında İstiklal Caddesi’nde bir vitrinde Masumiyet Müzesi’ni gördüğümde “Evet!” dedim. Ankara’ya giden ilk trene bilet aldım, istasyona iner inmez kitabı satın alıp eve kapandım. Masumiyet Müzesi ile arınmaya çalışacaktım.Masumiyet Müzesi tam anlamıyla bir obsesif aşk romanı. Ölesiye yaşanan bir aşk ve kendini eşya toplamakla zor tatmin eden bir takıntı var kitapta. Öyle bir aşk ki, evli bir sevilenin evine yedi yıl aksatmadan, haftada en az üç kere yemeğe gidebilmeyi, böylesine zayıf bir umudu yaşatabilmeyi başarabilen bir aşk. Tek taraflı, eziyetli, pişmanlık dolu bir aşk!Buraya kadar her şey güzel (mi?). Sanırım değil. İlk itiraf etmem gereken şey, şayet kitabı Orhan Pamuk yazmamış olsa, kitabın yarısına geldiğimde kitabı bir daha elime almamak üzere fırlatmayı cidden düşündüğüm. Kitabı elimden fırlatmamı engelleyen iki şey vardı, biri Pamuk’a olan hayranlığım diğeri de kitaptaki olay akışının değişeceğine dair bitmek bilmeyen (ve kitabın en sonuna kadar yanıt alamadığım) inancım. Evet, kitapta anlatılan aşka tahammül edemedim! Kitabın büyük kısmını sinir içinde okudum, Kemal’in aşkını bu derece yoğun yaşayabilmesini mantıklı bir sebebe bağlamak için okudum hatta. Ancak olmadı, kitap bittiğimde elimde kalan sadece sinirlendiğim anlardı. Yanlış anlamayın ben başından bir aşk geçmiş biriyim, ama işin gerçeği kitaptaki aşkın zerre kadar gerçekliği olmadığını düşünüyorum. Kendini böylesine seven Kemal’i her fırsatta bir sözü, bakışı ya da ufacık bir hareketi ile cezalandıran Füsun’un soğukluğuna tahammül edebilmek zaten yeterince zorken (Orhan Pamuk çok mu fazla etkilenmiş Divan Edebiyatından?) Kemal’in bitmek tükenmek bilmeyen aşk cümlelerine katlanmak… ben başaramadım. Kitabı tamamlamayı başarmak olarak görmüyorum, kitabın içine bir saniyeliğine bile giremedim çünkü. Artık aşka inanmıyorum derken kendimi kandırmıyormuşum. Gerçekten inanmıyormuşum aşk gibi bir olguya. Fakat içimde bir gün bir vesile ile yeniden aşkın var olabileceğine inanacağıma dair bir umut vardı. Peki, Masumiyet Müzesi’ni okumak bile beni aşkın olabilirliğine inandırmadıysa, tedavi şansım kalmış olabilir mi? Zannetmiyorum.Kitabı önüme çıkan herkese önermediğim gibi sonunu söyleyip kimsenin de tadını kaçırmıyorum. Okunmalı mı? Evet! Aynı metin bana başka bir yazarın adıyla verilmiş olsaydı okur muydum? Hayır!Şunu söylemezsem içimde kalacak: Kemal gül gibi hayatını buzlar kraliçesi Füsun için harcadın ya yazıklar olsun sana!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yazıların sorumluluğu yazı sahiplerine ait olup, yapılan alıntılarda kaynak göstermek zorunludur. Katılım ve telif bilgisi için lütfen bakınız: http://alti-icerik.blogspot.com/2009/01/alti-numara-e-dergisi-katilim-ve-telif.html
6 Numara'nın fotoğrafçısı olmak ister misiniz?
Öykülerimiz ve kapak tasarımımız için fotoğraflarını bizimle paylaşmak isteyenler için başvuru adresimiz: bilgi@6numara.net
iletişim için
her türlü öneri/şikayet/yazı için: bilgi@6numara.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder