Eski Sayılar İçin

20090320

Ayfer Tunç’un Mutsuz Adamları

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi adlı kitabı geçtiğimiz günlerde çıkan Ayfer Tunç, günümüz hikayecileri arasında hatrı sayılır bir yere sahip. Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek ile tanıdı birçok okur onu. Özellikle gençlikleri 70lere gelen kuşak, yere göğe sığdıramadı, heyecanlarını yaydılar dalga dalga ve böylece yayıldı Ayfer Tunç ismi etrafa. Ayfer Tunç aslında 1989 yılında Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği Yunus Nadi öykü Armağanı’nı kazandığı Saklı adlı yapıtıyla öykü dünyasına girdi. Ardından Kapak Kızı romanı geldi. Bu romanı ikinci kez kaleme alan Ayfer Tunç, bu girişimiyle de “yeniden yazmak” konusunun gündeme gelmesine sebep olmuştu. Ayfer Tunç, metinle olan serüveninin bitmediğini Saklı’daki öykülerinin devamı gibi kurgulanan Evvel Otel ile de gösterdi. Daha çok öykü yazdı; 5 öykü, 2 roman, bir araştırma ve iki de yaşantı türünde eser verdi.


Derdimiz aslında Ayfer Tunç’un hayatı ve eserleri değil elbette. Onun öykücülüğü, öyküsünün genel örgüsü, kimliği, özelliği ya da siz nasıl adlandırırsanız… Ayfer Tunç öykülerini bir solukta arka arkaya okuduğunuzda hemen fark edebileceğiniz bir tavrı var yazarın. Genelde erkek ağzından anlatıyor öykülerini, hem de hayatın sıradanlığı karşısında boğuldukça boğulan, sıradan erkeklerin ağzından. Bakkalın, çalgıcının, garsonun… Bir karısı, bir-iki çocuğu olan adamlar bunlar, eşleri ev hanımı olan adamlar. Feminist bakış açısının hep mercek altında tuttuğu o kadınların eşleri işte onlar. Bizim gündeme getireceğimiz konu da Ayfer Tunç öykülerinin neden bu kadar erkek karakterler üzerinde temellendiği.


Dediklerimiz havada kalmasın. Bir örnek verelim. İmge Öykü Dergisi’nin 2005 yılında yaptığı “En Çok Beğenilen 10 Öykü” soruşturmasında onuncu sırada yer alan “Aziz Bey Hadisesi” hikayesi. “Aziz Bey Hadisesi” aslında kırık bir aşk hikayesiyle başlar. Bir kadına aşık olup onun peşinden sürüklenen ama reddedilip hayal kırıklığına uğrayan Aziz Bey’in hayat hikayesidir anlatılan. Fakat önemli olan kısım Aziz Bey’in Maryam tarafından reddedildikten sonraki hayatıdır. Çalgıcılığın en gözde olduğu zamanlardır ve o da aranan, saygı gösterilen biridir. Maryam’ın boşluğunu bu ilgi ve şöhret doldurur. Ne var ki günün birinde evlenme ihtiyacı hisseder. Fakat aradığı şey aşk değildir (çünkü o şansı çoktan kaybetmiştir). “Aşık olacak, kapris çekecek, ortak hayatlarını bitmeyen istekler manzumesine çevirecek bir kadının gönlünü eyleyecek hali de, arzusu da yoktu” (63). Aziz Bey işte tam bu yüzden silik, mazlum bir kız olan Vuslat’ı seçer evlenmek için. Bu, klasik erkeğin evliliğe ve kadına bakış açısını özetler nitelikte bir tavırdır. Toplumdaki klasik erkek tipi için aşk, gençlikte yaşanan bir şeydir ve tüm o ‘kadını el üstünde tutma’ gösterileri sadece aşk uğruna yapılır. Ama evlilikte aradıkları şey bu değildir. Hele de aşık olmadığı biriyle evlenecekse, başını ağrıtmayacak, işini görecek biri lazımdır bu erkeğe. Tüm evlilik hazırlıklarını heyecanla yapan Vuslat’a karşı o “artık rahat, gevşek bir hayat yaşayacağını düşünüyor, ama bu yeni hali pek de önemsemiyordu.” (65).


Aziz Bey, “kalbini karısına açmayan, evinin dışındaki hayatı evinin içindekinden daha önemli bulan, evdeki yürek sızılarını anlamayan, anlasa da umursamayan” (69) biridir. Tıpkı babası gibi. Tıpkı toplumdaki erkeklerin geneli gibi. “Dedesi ve babasından kalan bir mirasın takipçisidir o ve bu miras bir aile laneti değil, içinde yaşanılan toplumsal ve tarihsel dönemin ürünüdür” (Türkeş). Erkeğin aradığı, özlem duyduğu hayat dışarıda olandır, evde olan değil. Vuslat da kederli ev kadınlarının tipik bir örneğidir. Küçük de olsa bir güzel söz duymak isteyen, birazcık ilgiye muhtaç, evlerde unutulmuş, yüzüne bakılmaya bakılmaya solmuş ev kadınları. Onlar, erkeğinin karnını doyurmak, elbiselerini temizlemek için programlanmış bir ev eşyası gibidir.


İşte Ayfer Tunç’un hikayeleri gözlerini bu evlere dikmiştir. Genel olarak hikayelerinde hep pasif, karaktersiz, ev hanımı, silik kadınlar vardır. Güçlü, mücadeleci, feminist değildirler. Mutsuz erkeklerin evindeki sıkıcı bir dekordan ibaretlerdir sadece. Başarılı erkeğin arkasındaki o emektar, şefkatli kadını göremeyiz onlarda, başarısız erkeğin silikliğini koyulaştıran, başarıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan kadınlardır Ayfer Tunç’un anlattığı kadınlar. Hatta okuduğunuz zaman, nasıl yani dedirtir insana, sanki erkek egemen topluma destek çıkıyor gibi gelir okuyucuya, çünkü hep erkekler konuşur öyküde. Yazarın müdahalesi yoktur aslında, ama yer yer bazen kafasını hafifçe içeriye sokar, bir iki cümle sıkıştırır araya. Muzipçe araya giren yazar, öyküde durmadan kendini düşünen bu bencil adamlara arada ironik cümlelerle laf atar. İşte o zaman anlarız, Ayfer Tunç’un yaptığı da erkek egemen topluma dikkat çekmektir. Ama daha farklı yollardan.


Hikayelerde bir yandan sıradan hayatlarından boğulan erkeklerin iç sıkıntılarını duyumsarız, bir yandan da geri plana atılan kadınların çaresizliğini hissederiz. Ama iki tarafın beklentilerinin ne denli farklı olduğunu görmek önemlidir. İki taraf da toplum tarafından önceden belirlenmiş hayatı yaşar. Fakat erkekler, bu hayattan bunalıp kaçabilir, kendini dışarıdaki eğlenceye verebilir, hatta dışarıdaki kadınlar gibi eğlenceli olmadığı için eşlerini suçlayabilir. Oysa kadınlar bu önceden belirlenen hayattan sıkılsalar da bundan şikayet etmeye hakları olmadığını bilir hatta bunun dışında bir beklentiye de sahip değildir. Tek arzusu bu sınırları kendinden önce çizilmiş hayatta kendilerine biçilen görevleri her iki tarafın da yapmasıdır. Kendileri evlerine ve kocalarına bakarken, kocalarının da işten sonra eve ve kendilerine dönmesini isterler. Erkekler hayatın ilgisizliğine karşı bunalırken, kadınlar kocalarının ilgisizliğine karşı bunalırlar.


Sonuç olarak kadının toplumsal cinsiyet karşısında acizliği kadar erkeğinde bu konuda aciz olduğunu söylemesi açısından bir kadın yazar olarak Tunç’un bu hikayelerinin feminist bakış açısında bir yenilik olabileceğini söylemek mümkündür. Çünkü feminist kuram ataerkil yapıyı dönüştürmeyi amaçlamaktadır. “[F]eminist eleştiri sosyolojik bir olgunun kavranma, eleştirilme ve değiştirilme gereğini de içeren kapsamlı bir eleştirel harekettir.” (Parla, 21) ve bu değişim sadece erkekleri suçlayarak gerçekleştirilemez. Ataerkil baskıya bir de onların açısından bakmak, onları anlamaya çalışmak gerekmektedir. Tunç da okuyucuya erkekleri suçlarken bir kez daha durup düşünmesi gerektiğini hissettirir.


Deniz Depe


Parla, Jale. “Kadın Eleştirisi Neyi Gerçekleştirdi?”. Kadınlar Dile Düşünce. İstanbul:İletişim Yay., 2005.Tunç,


Ayfer. Aziz Bey Hadisesi. İstanbul: Can Yay., 2008


Türkeş, Ömer. “Editörün Eleştirisi.” http://www.pandora.com.tr/urun.aspx?id=61706



Hiç yorum yok:

Yazıların sorumluluğu yazı sahiplerine ait olup, yapılan alıntılarda kaynak göstermek zorunludur. Katılım ve telif bilgisi için lütfen bakınız: http://alti-icerik.blogspot.com/2009/01/alti-numara-e-dergisi-katilim-ve-telif.html

6 Numara'nın fotoğrafçısı olmak ister misiniz?

Öykülerimiz ve kapak tasarımımız için fotoğraflarını bizimle paylaşmak isteyenler için başvuru adresimiz: bilgi@6numara.net

iletişim için

her türlü öneri/şikayet/yazı için: bilgi@6numara.net