Gece epey ilerlemişti. Adetten olsa gerek beni erkenden odaya getirdiler. “Odanın lambasını açma”, dedi yaşlı ve dinç bir kadın. Daha önce görmemiştim onu.
Odada yalnızım. Dışarıda yavaş yavaş kalabalık dağılıyor galiba. Kapının önünde gülüşme ve itişip kakışma sesleri geliyor. Ürküyorum, hızlıca duvağımı yüzüme örtüyorum. Kapı büyük bir gürültüyle açılıyor. İçeriye sadece bir kişinin girdiğini fark ediyorum. Bu kocam olmalı. Adı neydi? Ahmet miydi? Hüseyin miydi? Hatırladım, annem Osman demişti.
Onu göremiyorum. O beni görüyor mu acaba? Yanaklarımdaki kızarıklığı fark ediyor mu? Yüzümdeki gülümsemenin ardında hiçbir şey bilmediğimi ve bir şeylerden korktuğumu anlıyor mu? Daha büyümediğimi biliyor mu?
Osman birazdan bana sahip olacak olan adam… Ne yapıyor karanlıkta göremiyorum. Ama ayak sesleri beynimin en ücra köşelerine “geliyor, geliyor” diye çığlık çığlığa koşan bir çocuk gibi ilerliyor. Kalbim yerinden fırlayacakmişcasına çarpıyor.
Sakin ol Zeze! Önümde oturuyor. Annemin güçlü, yaralı ve kınalı elleriyle bağladığı duvağımı açıyor. Ama kim, göremiyorum. Işığı aç desem kızar mı? Neyse ilk geceden kızdırmayayım.
Bir el dokunuyor bana. Ama ruhuma dokunmuyor. Yüreğimin derinliklerindeki buz kalıbını eritmiyor. Kim bu yabancı? “Uzan!” Emir veren bir ses. Korkuyorum… Usulca ve şaşkınlık içinde uzanıyorum. Bedenim uzanıyor. Ruhum var gücüyle kaçıyor bu karanlık odadan. Çukurlara takılıyor ayağım, düşüyorum ama kalkabiliyorum. Kirleniyorum, kirletiliyorum, temiz…
Oooooooffffffff sakin ol! Gelinliğimi göğsüme kadar sıyırıyor. Ne yapacak bana! Keşke anneme sorsaydım. Ayyyyyy, diye bağırıyorum, çırpınıyorum. “Yapma, yapma!” İtiyorum üzerimden, “Yapmayın, canım acıyor.”
- Kes sesini millete rezil olacağız. Kızlığından şüpen mi var?
- Yapmayın, yalvarırım, canım acıyor.
Elimi tutuyor ve bütün bedenimi altına alıyor. Ve ben hala çırpınıyorum. Ellerimi, kollarımı var gücüyle savuruyorum.
Kalkıyor üzerimden. Gerçekten korktuğumu anladı galiba. Çok da anlayışsız değilmiş diye düşünmeye başlamışken, dolaba yaklaşıyor. Ohh be giyinip cıkacak. Ne çocukça düşünüyorum. Gerdek gecesinde damat çıkar mı dışarı, kanlı bezi almadan?
Çiçek toplamaya doymayan, bezli bebeğinin dikişini yarıda bırakan elimi yeniden tutuyor. Ve yatağın demirine yaslıyor. Demirin soğukluğu içime işliyor. Beni yatağa bağlıyor. Vazgeçiyorum çırpınmaktan. Vazgeçiyorum çocuk kalmaktan. Kendimi onun eline bırakıyorum. Ne aciz bir durum!
Bütün hakimiyeti eline alma zevkiyle gelinliği ve her şeyi yırtarak beni soyuyor. Korkuyorum, yabancı bir şey içime giriyor. Canımı acıtıyor. Bağırıyorum, çırpınıyorum ama nafile…
Elim kolum bağlıyken kapkaranlık bir odada yüzünü görmediğim bir adamla gerdek gecesi yaşıyorum. Bu bir kabus. Üzerimdeki bir canavar olmalı. Evet evet, bir canavar. Bir canavardan başkası bu kadar canımı acıtamaz.
Ne kadar sürdü bu işkence bilmiyorum ama çoook uzun geldi bana. Kendimden geçmişim.
Altımdan bir şeyler çekiştiriyor. Erkekliğin simgesi olan kanlı bezi alıyor galiba. Ve dışarı çıkıyor. Kalkmaya çalışıyorum ama kalkamıyorum. Çok geçmeden hala bağlı olduğumu fark ediyorum. Gökyüzünden taş yağdığını gören bir imam nasıl bağırırsa, o şekilde bağırıyorum. İçeriye biri giriyor. Sabahın ilk ışıkları odayı birazcık aydınlatıyor. Görüyorum onu. Çıplaklığıma aldırmadan bana doğru ilerliyor. Ona bakmaya utanıyorum. Ağlıyorum, ağlıyorum…
Osman sen misin? Gece boyunca ağlamama aldırmadan bana işkence eden sen misin? diye haykırmak istiyorum. Ama ne acı ki her şey boğazımda düğümlenip kalıyor. Galiba soğukluk dilimi de dondurmuş. Konuşamıyorum.
Bir annenin haylaz çocuğunu azarlaması gibi “Banyo yap!” diyor. Fark ediyorum ki elim kolum çözülmüş.
O
gecenin ruhumda açtığı yara hala kabuk bağlamamış. Zaman mı ister dersiniz? Ama her gece yara yeniden kanatılıyorsa, nasıl kabuk bağlasın…
Hülya İMREK, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Hazırlık
fotoğraf: Fulya Altan
Eski Sayılar İçin
20080510
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yazıların sorumluluğu yazı sahiplerine ait olup, yapılan alıntılarda kaynak göstermek zorunludur. Katılım ve telif bilgisi için lütfen bakınız: http://alti-icerik.blogspot.com/2009/01/alti-numara-e-dergisi-katilim-ve-telif.html
6 Numara'nın fotoğrafçısı olmak ister misiniz?
Öykülerimiz ve kapak tasarımımız için fotoğraflarını bizimle paylaşmak isteyenler için başvuru adresimiz: bilgi@6numara.net
iletişim için
her türlü öneri/şikayet/yazı için: bilgi@6numara.net
5 yorum:
çokk şahane bi öykü gerçekten çok beğendim canım malesef bu tür olaylar hala yaşadığımız toplumlarda var bunları bizim aşmamız lazım...seni tebrik ediyorum meral'cim çok güzel bi öykü.gerçekten öyle KABUK BAĞLAMAYAN YARALAR VARKİ...
merhaba...
sürükleyici ve etkileyici bir öykü. konu olarak çok güzel, hala ülkemizde bu tür olaylar yaşanıyor ve belli bir sürede yaşanacağa benziyor. senin gibi cesur insanların mucadelesiyle bunun bir nebzede olsa kırılacağa benziyor... kalemin çok güçlü ve etkili, öykülerinin devamanı bekliyoruz. özellikle bu konuyla ilgili doğuda kadının ezilmişliğine dikkat çeken yazılar yazmanı istiyorum... kalemine sağlık. yüreğine sağlık.
aslında bu konuyu insan vücudu gibi düşünmek gerekir...bir yara düşünün ki tüm vücudu kaplamış ve iyileşmesi için insanın ölmesi gerekiyor...buda öyle bir yara sadece bir yöreye ait değil tüm insanlığı ilgilendiren bir yara enternasyonal bir yaramız...günümüz dünya sorunlarından biride kadınlara yönelik tecavüz kültürü evet ne yazık ki öle tecavüz kültürü diyorum ben buna...bunu derin tarihi bilgisi olan arkadaşlar bilirler ne demek istediğimi...işte hülya arkadaşımda bu yarayı iyi görmüş ve iyi tahlil edip öyküleştirmiş ancak okurken gerçekten öyküden ziyade bunu gerçekten yaşıyormuşum gibi oldum ve erkekliğimden utandım maalesef öle çok iyi dramatize edilmiş...yüreğine sağlık arkadaşım...
bu öyküyü yaşayan insanların acısı kadar bizimde insanlık ayıbımız olduğunu unutmamak gerekir... tüm gerçekleri, klavuz istemeyen görünen köy misali yazılması gerekeni en güzel şekilde yazdığın için şoreşger yüreğine acısını yaşatmaya çalıştığın herkesin dinmez yüreğinin ezgisiyle teşekkür ederim... tüm anlamlı ve anlamsız kelimeleri yan yana getirdiğimizde yinede bu insanların acısını bu kadar akıcı ve anlaşılır bir şekilde anlatmak bu kadar gerçekçi olmazdı...kadrelerine prangalanan tüm insanların dili olmaya aday yüreği ufuklarda sağnak sağnak yağan bu yağmur yüreğin tüm kirleri temizliyeceğine eminim hülyacım... devamlarını da bekleriz bu kadar güzel yüreğinin akışının...
Bana sandman'i sevdiren sevgi dolu ve evrende tanıdığım farklı o insanı unutturmaması dileğiyle. Bir ömür kalbimde benle yaşıycak...
Yorum Gönder