Eski Sayılar İçin

20080322

TÖRE Mİ HAYAT MI?

Babayı vuranı vurmak,
kanını yerde komamak,
...
oy töre töre,
kıydılar beni,
göz göre göre...
… … …
Şarkılarımızda ve şiirlerimizde bile sık sık karşılaştığımız, her zaman “ilgi odağımız” olan ve peşimizi bırak(a)mayacak bir “illet”tir töre.
“Evet, törelere ve töre cinayetlerine sonuna kadar karşıyız.”
“Bu ülkede kanun var arkadaş!”
“Kadınlarımıza eğitim vermeli.”
“Onları erkeklerden uzak tutmalı.”
“Kadınları sığınma evine kapatmalı.” gibi laflar, çözüm arayışları, işin sadece namus cinayetleri ile ilgili olanların küçük bir kısmı.
… … …
“Oraya fabrika kurmalı ki erkekler boş vakit geçirip kadınları öldüreceklerine işe gitsinler. Sosyolojik olarak … erkekler … erkekler…”
“Peki ya kan davalarına ne demeli, karılarını bacılarını bitiremeyince kendilerine geldi sıra. Allah’ın kroları…”
“Bu sefer de fabrikayla kan davasına girerler, dayanmaz o fabrika.”
“Boş ver öldürsünler birbirlerini, böylelikle erkek kalmaz ve kadınlar kurtulur.”
“Gerekirse bütün karı-kocaları ayrı yaşatırız; çünkü insanız.”
“Hayvanat bahçesine gitmeye vakit ayırıyorsak o bölgelere gitmeye de vakit ayırmalıyız ki biraz insan görsünler. Hayvanat bahçesindeki ziyaretçiler ellerini uzatıp sevemezler, sadece görünürler, gariban hayvanlar biraz farklılık görsün diye …”gibi analist, sosyolog, bilim adamı veya iş adamı sözleri, tezleri sıklıkla çıkar karşımıza. Onlar işi bilimsel boyutta incelerler.
... … …
“Broo, çıgh dışari, çıghta helalleşek son kez.” “Asıl sen eşhedini getiresen Aso, çünkü bu sıra bizdedir.” “Sıra pozuldi, senin dayı bizim amçoolunu furdu.” “Asıl sizin Keço puşti bozmiştur, gitti bizim yigen, daha beşineydi .” ...
Acılıklarla geçen konuşma hem uzun sürmez, hem de hiçbir çözümü yoktur. Kimin nasıl konuştuğu değil; kimin daha hızlı tetiği bulduğudur önemli olan. Adı üstünde, kan davası; o kan orada dökülecek. Başka yolu yoktur onun.
… … …
Hep kolay sorular sorulur cevaplanmak için, “neden” sorusunun ise bu kategorideki yeri … Burası yasaklı işte, yok, olmaz. Böyle bir soru ne sorulur; ne de soruşturulur. Günahkardır, çünkü elleri kanlıdır. Hiç gereği yok ki zaten “neden” sorusuna, kime ne, birbirini öldürüyorlarmış, bana ne arkadaş. Hem sahiden kime ne ki elektriksiz, okulsuz, hastanesiz, susuz, kışın yolları kapanan köylerden, kentlerden ( zaten ona da adam akıllı çözümler buldular ; köyleri boşaltıp köylüleri de sürmek ve o dertlerden kurtarmak ) , ekonomiye de yük oluyorlar ve canavar sürüsü gibi parazitlikten başka bir şey yapmıyorlar. Devrilen kamyonlarda onlar, fabrikada onlar, tarlalarda onlar, hapishanede de onlar. Peki ne işe yarıyorlar; hiç.

Ben sözü fazla uzatmayayıp o canavar sürüsünden biri olan Vanlı başka bir canavara; Heco’ ya bırakıyorum. Canavarlarla ilgili en iyi yorumu başka bir canavar yapar herhalde. Ne de olsa bir canavar konuşacak baştan özür diliyorum gocunacaklardan. Kusuruna bakmasınlar onun. Buyur Heco:

“Yapılan infazlar, el değiştirmeler, töreler kimseyi ilgilendirmez, onlar iç meseledir çünkü. Yıllarca korudunuz bizi, sevdiniz, saydınız, sağolasanız öyle güzel yaşadık ki yıllarca dedelerimizin dedeleri bile hala yaşarlar. Hal vaziyet böyle olunca biz de şımardık aşırı ilgiden. Şımarıklıktan dolayı da bir süre sonra aranıza çıkacak yüz bulamadık, utandık ve kendi kabuğumuza çekildik. Sizden de uzaklaşınca bize olan saygı, sevgi ve hoşgörü de zamanla azalıp yok oldu. Öyle bir seviyeye geldik ki kendi içimizde bile kavgalar, sürtüşmeler, hainlikler başladı. Kadınlarımıza ve bacılarımıza önce tecavüz edip sonra onları vurmaya, kendi kendimizi öldürmeye, öküzümüzle birlikte ölmeye, ağa ve şıhlarımızı yavaş yavaş kaybetmeye başladık. Hatta aptallaşmaya da başladık; bazıları terörist oldu, bunun yanında kendi bebeklerimizi bile vurmaya başladık sırf dağ türkü değiller diye. Çünkü Dağ Türk’ü olmayanların ölüme mahkum olduğunu öğrenmiştik. Aşiret reisi, ağa ve şıhlarımız en piyasa adamlar oldular. Mecburduk ve onları sevmeye de başladık, onlara kadınlarımızı, bacılarımızı sunduk. Tabi bazı çıkıntılar yine oldu ve onlar hiçbir şey sunmadılar, hainlik edip ağalarımızı sinirlendirmeye başladılar. Ağalarımızda haklı olarak onları zorla sahiplenmeye başladılar. Artık tecavüz olaylarında suçlunun kim olduğu belliydi; “tecavüze uğrayan” dı. Kendilerini ağa, reis ya da şıha sunmayı reddettikleri için suçluydular.
Her şey abartıya kaçınca işler tersine döndü bir anda. Artık tekrar Kürt olduk ve adımız öcülerle bir anılıp en iyi Kürt’ün ölü Kürt olduğu bellenmeye başlandı. Hele erkeklerimiz; tam kro. Ölenler de, öldürülenler de, ölen kardeşinin karısını koynuna alanlar da onlar. Kadınlarımız ise sadece ölme, öldürülme dayak yeme, tecavüze uğrama ve intihar etme yetkisine sahipler.
Ben şimdi kim olduğumu biliyorum; aşiret bağıyla yaşamaya mecbur, yolunun açılmasına, eğitim ve sağlık hakkının olmadığı, elektrik ve suyu kullanması yasak olan pis, paçavralı, cahil bir canavar, ucuz bir işçi parçasıyım. Çünkü cinayet işliyorum. Ben cinayet işledikçe bunları hakkediyorum çünkü suçluyum. Bunları hak ettikçe de infaz hırsım artıyor. Ama başta söylediğim sözden hiçbir zaman suçluluk duymadım ve yineliyorum sözümü; infazlar kimseyi ilgilendirmez. Katliamlarla ilgilenmeyenlerin infazlarla işi ne…”

Dağ Türk’ü canavar Heco saçmaladı yine. Önceki zeka dolu, çözümcül ve hayranlık duyulacak lafları söyleyenler haklı olarak baya kızıyordur şimdi Heco’ya ; “Biz orada ölen, tecavüze uğrayan ve hiçbir insanlık hakkı olmayan kadınları kurtarmak için çözüm arıyoruz, bu dağlı canavar ise ağalardan, şeyhlerden, işçilerden söz ediyor.“ Patronları da bana kızıyordur şimdi ; “Şu aptal da yazı yazacağım diye iyice saçmalamış. Tutmuş bir dağlıyı konuşturmuş. Hem de hiç alakası olmayan şeylerden bahsetmiş. Ne alakası var şimdi bir...”


Bayram Uluad, BÖTE, 1.Sınıf

1 yorum:

Adsız dedi ki...

kardeşim tebrikler cok guzel yazmıssın böyle tatlı ve insan okudukca okuyası gelen bır makale yazdıgın ıcın saol bence turkıyenın en buyuk yarasını ıncelemıssın vede guzel olmus sıradakı makalelerını heyecanla beklıyorum.başarılar

Yazıların sorumluluğu yazı sahiplerine ait olup, yapılan alıntılarda kaynak göstermek zorunludur. Katılım ve telif bilgisi için lütfen bakınız: http://alti-icerik.blogspot.com/2009/01/alti-numara-e-dergisi-katilim-ve-telif.html

6 Numara'nın fotoğrafçısı olmak ister misiniz?

Öykülerimiz ve kapak tasarımımız için fotoğraflarını bizimle paylaşmak isteyenler için başvuru adresimiz: bilgi@6numara.net

iletişim için

her türlü öneri/şikayet/yazı için: bilgi@6numara.net